DOLAR 34,2594
EURO 37,5993
ALTIN 2882,908
BIST 8955,8
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Gazze Olayının ve İHH'nın Gerçek Yüzü

25.06.2010
684
A+
A-


Terörist başı, İmralı sakini, çocuk katili, “Eğer askeri operasyonlar durdurulmasa 31 Mayıstan sonra olacaklardan ben sorumlu değilim.” dedi, verdiği sürenin bitiminin ertesi günü İskenderun’da 6 şehit verdik. Biz İskenderun’daki şehitlere gözyaşı dökerken birileri de sözüm ona ”Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım” kampanyası ile Gazze’ye yardım götürmek üzere yola çıkan gelimlere İsrail askerlerinin operasyon düzenleyip 12 Türk’ü öldürmesi olayına odaklanmıştı. Evet, orada öldürülenler de her şeyden önce insandı, biz onlara da üzüldük. Hatta İsrail’i de kınadık. Ama bu olay İskenderun’da şehit düşen askerlerimizi unutturacak öneme haiz değildi asla. Ne var ki bazı çevreler İskenderun’da ya da yurdumuzun başka yerlerinde yaşanan terör olaylarından dolayı hayatını kaybedenleri anmak ya da bu olaylara tepki göstermek için toplanmak, gösteri yapmak yerine asıl niyetleri yardımdan öteye gövde gösterisi yapmak ve dikkatleri başka yöne çekmek için İsrail’i protesto maksadıyla meydanlara indi. 

 

Sahi bu yardım konvoyu neyin nesi idi? Yanı başımızdaki Irak’ta her gün onlarca Müslüman öldürülürken, onlarca ocak sönerken, onlarca çocuk öksüz ve yetim kalırken onlara yardım etmeyi, yardım götürmeyi akıllarının ucundan geçirmeyip Filistin’e koşulmasının sebebi ne olsa gerek?  Asıl bunu sorgulamak gerekir.

 

Bu yardım konvoyunu düzenleyen İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) diye bir kuruluş. Maalesef bu vakfın sicili hiç de temiz değil. Malum olduğu üzere 1992-1995 yılları arasında Sırplar, Bosna-Hersek topraklarında, Boşnaklara karşı bir soykırım girişiminde bulunmuştu. Yine hatırlanacağı üzere İHH vakfı Bosna’ya yardım kampanyası düzenlemişti ve toplanan paraların büyük bir bölümü, vakfın kasası sayılan ve kamuoyunun Beşir DARÇIN ve Süleyman MERCÜMEK isimleri ile hatırlayacağı kişiler tarafından Refah Partisinin kasasına aktarılmıştı. İşte bu usulsüzlük, yolsuzluk ve hırsızlık mahkemeler tarafından tescil edilince bu vakıf olanları Türk kamuoyuna unutturmak için yıllardır izini kaybettirdi. Vakıf izini kaybettirdi, yalnız o paralar yani o ekonomik güç birilerini ülkemizde iktidar sahibi yaptı.

 

Sonra inananların inancını istismar etmeyi beceren ve insanların hamiyet duygusunu sömürerek bir yerlere gelmeyi alışkanlık haline getirenler, İHH sönünce bu sefer de “Fener” yaktılar. Sonra bu Fenerle yurt içindeki ve yurt dışındaki binlerce insanımızdan yardım adı altında topladıkları paraları siyasi ve şahsi ikballeri için utanmadan kullandılar. Bu “Fener”’in mumu da Almanya’ya kadar yandı. Günün birinde Alman adaleti bu “Fener”e üfleyiverdi. Her ne kadarda ülkemizdeki Fener ehli olanlar olayı örtbas etmeye çalışsalar da artık “Fener”in ipliği pazara çıkmıştı. Millet, bu ikiyüzlü insanların ikiyüzlülüğünü anlamıştı artık. Ama onlar arsızlığa ve yüzsüzlüğe devam edeceklerdi elbette. Alışmış kudurmuştan beterdir, huylu huyundan vazgeçmez hesabı “Yola devam!..” dediler.

 

Ne yapalım, ne edelim derken birden tarihin tozlu raflarında unuttukları İHH akıllarına geldi. Bu vakfı bir yolunu bulup hatırda kalacak ve hoş intiba bırakacak bir olayla Türk kamuoyunun gündemine taşımalıydılar. Kolları sıvadılar. Önce yurt çapında ve yurt dışında yaptıkları propaganda çalışması ile yeteri kadar taraftar ve yardım topladılar. Topladıkları yardımları, İsrail devletinin olacaklarla ilgili bütün uyarılarına rağmen-Mavi Marmara ve bir diğer gemi ile Gazze’ye ulaştırmak üzere yola çıktılar. Zaten vakıf yöneticileri de bir sansasyon olması, dikkatlerin İHH’ye odaklanması için adeta bir arbede yaşanmasını istiyorlardı.

 

Peki, bu Mavi Marmara gemisi neyin nesi idi? Bu geminin ilk sahibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesidir. İstanbul Belediyesi bu gemiyi ihale yolu ile satar. Alan şirket Almanya’da faaliyet göstermektedir. Şirket sahipleri İHH ve Deniz Feneri ile ilişkili kişilerdir. Bu ilişkinin gözden uzaklaştırılması için, Mavi Marmara gemisi, Afrika sahillerindeki bir ada devleti olan ve toplam nüfusu 630 bin olan Comorros (Komor) bayrağına geçmiştir. Geminin macerası bu… 

 

Daha gemiler limana yanaşmadan İsrail asker
leri gemilere müdahale etti ve bu yüzden 9 insan bana göre pisi pisine öldü. Ölümlerine, insan oldukları için üzülüyorum, ama ölüm şekilleri dediğim gibi pisi pisine. Onlar öldüler İHH muradına erdi. Bu ölümler olmasaydı, bu olaylar yaşanmasaydı, yardım gemisi sesiz sedasız limana yanaşıp yardımları dağıtsaydı İHH’cılar belki de bundan daha fazla üzüleceklerdi. Çünkü başta da söylediğim gibi onların maksadı yardım yapmaktan ziyade, dikkatleri İHH üzerine odaklamaktı. Hem de bekledikleri gibi oldu.

 

İHH’cıların art niyetli oldukları aynı gün İskenderun’daki 6 şehidimiz için gözyaşı dökmek yerine Gazze olayını dillerine pelesenk etmelerinden, İskenderun olayını protesto etmek için meydanlara inmek yerine Gazze olayı için mitingler düzenlemelerinden hatta Sayın Başbakanın İskenderun baskınında şehit düşenlerin cenaze merasimine katılmak ya da yaralıların ziyaretine gitmek yerine Gazze’den gelen yaralıları hastanelerde ziyaret etmesinden belli.

 

Peki, Gazze olayını terazinin bir kefesine, İskenderun olayını terazinin diğer kefesine koysak hangisi ağır tartar dersiniz? İHH’cılara göre Gazze olayı… Zaten böyle bir değerlendirme yaptıkları fiillerinden ve ifadelerinde de anlaşılıyor. Ama bence bu iki olayın kıyaslanması bile İskenderun’da şehit düşenlerin ruhunu incitir, gazilerin yarasını kanatır. İşte sebepleri:

 

1.  İHH’cılar sonucunu bile bile insanları ölüme götürmüşlerdir.

2.  İHH’cıların niyeti Gazze’ye yardım götürmekten ziyade gövde gösterisi yaparak sansasyonel bir olayla İHH’ı Türk ve dünya kamuoyuna yardım sever bir kuruluş olarak takdim etmek. Öyle olmasaydı sokağa fırlayıp her türlü yardımı toplamak için dünyayı dolaşanlar, PKK’nın şehit ettiği bir Mehmetçik’in geride bıraktığı dul ve yetimleri için bırakın yardım toplamayı bir Mevlid okuturlardı.

3.  Bunların yardım yapmak için gittikleri coğrafyada yaşayanlar bir zamanlar Osmanlıya en büyük ihaneti yapanlardır. Dilim varmıyor söylemeye, ama aslında o coğrafyada yaşayanlar bu gün yaptıkları ihanetin bedelini ödüyorlar.

4.  Yine İHH’nın yardım etmek istediği halkın lideri Yaser Arafat, 1975 yılında, Kıbrıs Rumlarına; "Biz sizleri kardeş mücadeleciler sayıyoruz, sizin zaferiniz bizim de zaferimiz olacaktır. Çünkü düşmanımız ortak düşmandır." demiştir. Makarios öldüğünde bütün Arap Ülkeleri 3 gün yas ilan etmiş ve bayraklarını yarıya indirmişlerdir.

5.  İHH’cılar ve onların müsebbibi oldukları olaylarda art niyet vardır, çünkü Filistin ve Gazze için, gözyaşı dökenler; Kerkük, Telafer, Doğu Türkistan, Keşmir, Pakistan ve Afganistan’da ölenler için yani Türkler için parmaklarını kıpırdatmazlar.

 

Velhasıl kelam bu iki olay Türk milleti penceresinden değerlendirildiğinde aralarında kıyaslanamayacak kadar fark vardır.

 

Üstelik Gazze olayında onca insanın ölmesine adeta seyirci kalındı. Çünkü İHH, olaydan nemalanmayı planlamıştı. Hiç öyle olmasaydı, İsrail devleti yardım gelimlerinin limana yanaşmasına müsaade edilmeyecek dediği ve dediğini yapacağı bilindiği halde yola çıkılır mıydı?

 

Hadi onlar inadım inat dediler ve yola çıktılar, peki, akıbeti beli bu olaya niçin devlet yetkililerimiz
müdahale etmediler bu maceraperestlerin insanları bile bile ölüme götürmesine göz yumdular?

 

İlla yola çıkılacaktıysa BOP eşbaşkanının, bir eşbaşkan olarak İsrail devletinden müsaade alacak kadar yetkisi yok muydu?

 

Samsun-Ceyhan Boru Hattını dünürlerinin şirketine İsrail’den ihalesiz alanların, bu yardım konvoyunun Gazze’ye gitmesine müsaade alacak kadar İsrail devleti nezdinde hatırları sayılmaz mıydı?

 

Acaba Sayın Başbakan canı gönülden “dostumuz” dediği İsrail devletinden rica etseydi, 2004 yılında AJC (Amerikan Yahudi Kongresi) tarafından kendisine verilen "Cesaret Ödülü" madalyasının hatırına yardım konvoyunun Gazze’ye gitmesine izin vermez miydi? Hiç dost, dost dostun hatırını kırmak ister mi?

 

Demek ki böyle olması gerekiyormuş. Her şey olup bittikten sonra; kan döküldükten, ocaklar söndükten ve canlar yandıktan sonra yalandan efelenmenin bir âlemi yok. Göreceksiniz bu olayın akabinde yüksek perdeden atılan nutuklar, savrulan tehditler ve meydan okuyuşlar boşlukta kaybolup gidecek ve söylenilenler kesinlikle uygulamaya konulamayacaktır. Ölenlerin öldüğü yanlarına kâr kalacak.

 

Ne diyelim, Rabbim şer niyetli insanların şerrinden bizleri muhafaza buyursun. Rabbim, art niyetli ve ikiyüzlü olanlara emellerini gerçekleştirme hususunda fırsat vermesin.